11 Nisan 2008 Cuma

The Paradise of Turkey


Antalya Tarihçesi

Antalya bir zamanlar Anadolu’da yaşayan ve Anadolu kültürüne biçim veren ilk kavimlerin bölgesiydi. Attalia, verimli toprakları ve civardaki en korunaklı limanı ile Bergama Kralı Attalos’u“World Paradise “ (Bir dünya cenneti) diye çağırırdı. Demir çağının ilk dönemlerinde Korykos’lara ev sahipliği yapmıştı. Taş çağının Anadolu’nun yerli kavimleri dört antik bölgede yaşıyorlardı. Bu dört bölgeyi doğudan batıya Klikya, Pamfilya, Pisidya ve Likya oluşturuyor. Bölgede yerli kavimlerin yaşadığı Taş çağından kalma birçok mağara bulunuyor ve bunların arasında Karain Mağarası çok özel bir öneme sahip.
Antalya Bölgesi M. Ö 546 yılında Perslerin eline geçti. Bu dönemde Anadolu’nun tümüne Kyros Krallığı hakimdi. Bu tarihleme Büyük İskender’in gelişine kadar olan sürede kullanılan vergilendirme sistemine dayanmaktadır.
Bu ünlü Makedonyalı Kral, Pamfilya’ya Likya üzerinden geldi ve bölgedeki fethi çok zor olan Silyon ve Termesos dışındaki tüm şehirleri işgal etti. Helenistik Çağ bütün Anadolu’da olduğu gibi Antalya’da da kültürlerin kaynaşması şeklinde geçti.
Apameia Anlaşması’ndan ( M. Ö 188) sonra Romalılar Likya haricindeki tüm bölgeyi Pergamon Krallığı’na bıraktılar. İşte bu dönemin hemen ertesinde(M. Ö 159-138) II. Attalos Ataliayı bir yeryüzü cenneti olarak kurdu ve ona bu ismi verdi.
Claudius M.S. 43 yılında Likya’yı Roma’nın bir vilayeti ilan etti ve M.S. 74 yılında Vespasian, vilayetin sınırlarını Pamfilyaya ve Likyanın doğusuna kadar genişleterek Likya-Pamfilya vilayetini kurdu.
Bölgenin genel valisi Likya Birliği’nin başkenti Patara’da ikamet ediyordu. Antalya Bölgesinin doğudan batıya Side, Selge Aspendos, Syllion , Perge, Termessos, Phaselis, Olimpos Aryekanda, Limyra, Myra, Kyaneai, Apollonia, Phellos, Patara ve Xanthos gibi şehirleri M. S. İ. II yy arasında altın çağlarını yaşadılar.
İmparatorluğunun çöküş dönemi III yy’da başladı ve bu bölgeyi de etkiledi.Byzantionun Konstantinopolis ismiyle doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olması ve Konstantin’in Hristiyanlık’ı kabul etmesi Antik dönemin parlak zamanlarının artık geçtiği ve bir gerileme döneminin başladığının işaretini veriyordu. Arap saldırıları ve Arapların ganimet arayışları Orta Çağ’ın son üzücü olaylarını oluşturuyor ve halk sıkıntıdan antik kentleri terk etmeye başlıyordu. Burada yaşayan ve ölen Myra Bishopu Noel Baba bu çağın başlangıcında bölge halkına verilen son bir hediye gibiydi. M. S 1207 yılında Gıyaseddin Keyhüsrev bölgeyi Selçuklu topraklarına kattı ve özellikle Alanya ve Antalya bu tarihten itibaren antik dönemin birer göstergesi olan Türk şehirleri olarak varoldular. Bölge bugün doğa ve çeşitli kültürlerin tüm mozaiklerinin veren bir turizm cenneti durumundadır. Antalya bugün bölgeye gelen ziyaretçilerine zamanlarının tümünü zevkle harcayabilecekleri bir şehir ve tarihsel zenginlikler sunmaktadır.

Antalya Haritası


OTELLER

Tatil cennetleri

ANTALYA PLAJLARI


Konyaaltı Plajı

Antalya'nın 3 km. batısında, yaklaşık 1.5 km. uzunluğunda kum çakıl karışımı bir plajdır. Belediyenin yaptırıp işletmeye açtığı halka açık plaj tesisleriyle yeme, içme ihtiyacına cevap verebilecek gazinolar, pansiyonlar ve oteller vardır.

Kemer Plajı

Kemer'de Beldibi mevkiinden başlayıp Tekirova'ya kadar olan bölüm genellikle ince kumlardan oluşan doğal bir plajdır.
Kemer merkezde Belediye Plajı, yat limanı yanındaki Ayışığı Plajı ve Phaselis Plajı denize girenler tarafından tercih edilen plajlardandır.

Phaselis Plajı

Phaselis Plajı tarih, dağ, deniz, orman, sığ bir koy ve ince kumun birleşmesiyle meydana gelen eşine az rastlanır güzellikte bir plajdır.

Patara Kumsalı

Özel Çevre Koruma Bölgesi olan Patara (Ovagelemiş), Kaş-Fethiye yolu üzerinde ilçe merkezine 45 km. uzaklıktadır.
Patara, Türkiye'nin en geniş (800 m.) ve en uzun (15 km.) kumsalıdır. Akdeniz'de yaşayan 5 ayrı deniz kaplumbağası türünün ikisi Caretta caretta (Atlantik Okyanusu’na mahsus çok iri deniz kaplumbağası) ve Chelonia mydas (yeşil kaplumbağa) Antalya sahillerinin 17 bölgesini yumurtlama kumsalı olarak kullanmaktadır. Belek, Manavgat, Tekirova, Çıralı, Olympos, Adrasan, Kumluca, Kale (Demre) kumsalları da birinci dereceden deniz kaplumbağası yumurtlama sahasıdır. Deniz kaplumbağası popülasyonu Patara kumsalının Eşen Çayı ağzının doğusundan başlayarak doğuya Gelemiş köyüne doğru antik kentin önündeki kumsalın doğu ucundaki dağlık kısmına kadar devam eder. Yaklaşık 7 km. uzunluğunda olan bu kumsal, çok ince ve temiz bir kum ihtiva etmektedir.

Tekirova Kıyıları

Kayalık ve kumsal kıyıları, vahşi tabiat güzellikleri ve nefis kokulu portakalları ile dikkat çekmektedir.

Finike Sahilleri

Finike Sahilleri, ince kumları ve güzel manzarası ile Akdeniz sahilleri'nin tabii plajlarına sahiptir

Adrasan Kıyıları
Adrasan Kıyıları Antalya'nın doğal bir limanı olup kayalık ve ince kumlu doğal plajlara ve güzel bir manzaraya sahiptir.

Sorgun Plajı

Antalya'nın en güzel plajlarındandır. Manavgat'a giderken güneye inen yoldan yaklaşık 6 km. gidildiğinde ulaşılan şirin, doğal bir plaj ve sahildir.

Karpuz Kaldıran Plajı
Lara Plajı'nın batısında Düden Şelalesi'nin denize döküldüğü yerdedir. Askeri dinlenme kampı olarak kullanılan plajın kumu çok ince, denizi sığdır.

Adalar Plajı

Karaalioğlu Parkı'nda kayalık bir plajdır. Yeme içme ihtiyacının karşılandığı gazinosu ve soyunma kabinleri vardır.

Lara Plajı

Lara Plajı Antalya'nın 12 km. doğusundadır. Kumu gayet ince olup çam ormanları ile kaplıdır. Halka açık plajları, yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayacak gazinoları ve soyunma kabinleri vardır.
Resim, 2006 yazında Lara Plajı'nda düzenlenen, 'Uluslararası Kum Heykel Sergisi'de çekilmiştir.
Antalya'nın Lara Plajı'ndaki 8 bin metrekarelik alanda bir aydır 10 ülkeden 22 heykeltıraş ve 28 kum sanatçısının yaptığı 'Uluslararası Kum Heykel Sergisi', önceki akşam saat 22.00'de ışıklı gösterilerle halkın beğenisine sunuldu
Antalya'nın Lara Plajı'ndaki 8 bin metrekarelik alanda bir aydır 10 ülkeden 22 heykeltıraş ve 28 kum sanatçısının yaptığı 'Uluslararası Kum Heykel Sergisi', önceki akşam saat 22.00'de ışıklı gösterilerle halkın beğenisine sunuldu. Yaz ayları boyunca 200 bin kişinin ziyaret etmesi beklenen Türkiye'nin bu ilk uluslararası kum heykel sergideki heykeller, ilk günden büyük ilgi gördü. Boyları 5 metreyi bulan heykelleri yakından inceleyen yerli ve yabancı turistler, bol bol fotoğraflarını çekti. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden getirilen 10 bin ton nehir kumundan yapılan sergide 'Nasrettin Hoca', 'Nemrut Efsanesi', 'Ferhat ile Şirin', 'Nuh'un Gemisi', 'Peri Bacaları' gibi temalı 100'ün üzerinde heykel var.

Koru Plajı

Gazipaşa'nın Koru Mahallesi'nde bulunan bu plajda deniz; kendi kendini filtre eden tek deniz olma özelliğine sahiptir. Üç doğal havuzu vardır, Bunlardan iki doğal havuz özellikle yeni yüzme öğrenenler için idealdir.
Gazipaşa'ya 3 km. uzaklıkta İskele Plajı ve Kahyalar beldesinde de Kahyalar Plajı vardır.

Ulaş Plajı

Antalya-Mersin karayolu üzerinde Alanya merkezden batıya doğru 6 km. uzaklıkta bulunmaktadır, Ulaş Plajı'ndaki 'Karayolu Ulaş Dinlenme Parkı' sahil yolunu takip eden arabalı yerli ve yabancı turistlerin dinlenme yeri olarak düşünülmüş ve bu amaçla yapılmıştır.

Doğu Plajı

Alanya Doğu Plajı, Alanya yarımadasından başlar ve doğu da Gazipaşa’ya doğru yaklaşık 40 km boyunca uzanır. 1226 yılında Alanya’yı fetheden Sultan Aladin Keykubat ve sahil boyunca yetişen begonvillerden dolayı bu plaj aynı zamanda Keykubat Plajı yada Begonvil Plajı olarak ta bilinmektedir.
Burada su, Kleopatra plajında ki gibi aniden derinleşmediği için doğu plajı çocuklar için daha uygundur.
Doğu plajında, hem denizde hem de plajda birçok çeşitli aktiviteyi de bulmak mümkündür.

İncekum Plajı

Alanya'nın yaklaşık 20 km. batısında çamlık, doğal, ince kumlardan oluşan güzel bir plajdır. Çadır kampı yapılabilecek alan mevcuttur.

Kleopatra Plajı
Alanya'nın batısında 2 kilometrelik uzunlunluğa sahip Kleopatra Plajı, ince kumlu ve alabildiğine geniş bir plaj. Adını mısır Kraliçesi Kleopatra'dan alan plajın bir diğer özelliği de denizin sığ olması.

Alanya






Alanya, geniş plajları, tarihi eserleri, modern otel ve motellerin sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Gelenleri ilk karşılayan, Alanya Yarımadası'nın üzerinde bir taç gibi kurulmuş olan ve 13. yüzyıldan kalma şahane Selçuklu Kalesi'dir. Etkileyici kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl Kule görülmeye değerdir.
Alanya Limanı'nı çevreleyen kafeler ve barlar akşam saatlerinde liman yolu boyunca el sanatları, deri, giysi, mücevherat, el çantaları ve yöreye özgü ilginç renklere bezeli su kabaklarının satıldığı butikler yer alır. Eğer mağaraları keşfetmekten hoşlanıyorsanız Damlataş Mağarası'nı gezmeniz gerekir. Mağara yakınında Etnografya Müzesi yer almaktadır. Tekneyle üç deniz mağarasına ulaşabilirsiniz: fosforlu kayalarıyla Fosforlu Mağara, korsanların kadın esirleri tuttukları Kızlar Mağarası ve Aşıklar Mağarası.
Alanya'nın 15 km. doğusunda yer alan Dim Çağı Vadisi gölgelerin serinliğinde dinlenmek için ideal bir yerdir. Tüm sahillerinden denize girilebilen Alanya tam bir güneş, deniz, kum cennetidir.

Demre


Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya'nın ilçesi olan Demre, Finike ile Kaş arasında, Finike'ye 25, Kaş'a 48 km. uzaklıktadır. İlçe merkezi Demre deresinin taşıdığı alüvyonlardan oluşan Demre Ovası üzerinde kurulmuştur. Demre, konumu itibarı ile fazla yüksek bir belde değildir. İlçenin akarsuyu bulunmamaktadır. İlçede sadece bir Demre Dere'si vardır Yazın kuru olur, kışın yağmur sularını taşır ve Köşkerler Köyü'nden itibaren yatağı kanyon içerisinde devam etmektedir. İlçenin Balören (Muskar) Köyü sınırları içerisinde kara çam, sedir, meşe ormanları bulunmaktadır.
Likya'nın önemli kentlerinden biri olan Myra (Demre)'nın MÖ.V.yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Yörede ele geçen sikkeler MÖ.III.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Roma döneminde gelişen ve zenginleşen kentin kuruluşunda yeni yapılarla bezenmesinde, burada yaşayan zenginlerin katkısı olmuştur. Şehrin içinden geçen Demre Çayı (Myros) deniz ticaretini geliştirmiş ancak korsanların kolayca baskın yapmalarına neden olmuştur. Bu nedenle Myralılar limanları Andriake'de, nehrin ağzına bir zincir gererek bu baskınları durdurmaya çalışmışlardır.
M.Ö. 42'de Sezar'ı öldüren Brutus asker toplamak için Lykia'ya gelmiş, Xanthos'u aldıktan sonra komutan Lentulus'u para toplamak için Myra (Demre)'ya göndermiştir. Myralılar buna karşı çıkmışlar ve kendilerini müdafaa etmeye çalışmışlarsa da komutan nehrin ağzına gerilen zincirleri kırarak şehre girmiştir. M.S. 18'de Tiberius'un evlatlığı olan Germanicus ve karısı Agrippina burayı ziyaret etmişler ve Myralılar limanları olan Andriake'ye onların heykellerini dikerek kendilerine olan saygılarını göstermişlerdir. M.S. 60'da ise St. Paul Roma'ya giderken Myra'da gemi değiştirir. Eski kaynaklar Myra (Demre) ile Limyra arasında gemi seferlerinin yapıldığını kaydederler.
Lykia Birliği'nin metropolisi olan Myra M.S. II. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş, burada Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı yapılmıştır. Örneğin Oinoandalı Licinius Langus 10.000 dinar vererek tiyatro ve portikoyu yaptırmıştır. Ayrıca Rhodiapolisli ve Kyeanaili Iason'un da Myra'nın imarı için çok yardım ettigini kitabelerden anlıyoruz. Aziz Nikola Myra (Demre)'da başpiskoposluk yaptığı II. Theodosion (408 - 450) zamanında Myra (Demre)'nın Lykia Bölgesi'nin başşehri olduğu bilinmektedir. Şehir, VII. yüzyıldan başlayarak IX. yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğramış, 809 yılında Harun El Reşit'in komutanlarından birisi Myra (Demre)'yı zaptetmiştir. 1034 tarihinde Arapların yaptığı deniz hücumlarında Aziz Nikola Kilisesi yıkılmıştır. Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı'nın sık sık taşması, bu taşma nedeniyle gelen toprakla bazı yapıların dolması ve bu arada meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine neden olmuştur.
Myra'nın su ihtiyacı Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı. Bugünde bu kanalları görmek mümkündür. Myra (Demre)'ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker. Çay ağzındaki Myra (Demre)'nın limanı olan Andriake'nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura'dan birkaç km uzaklıktaki Gürses'te ise Trebenda antik kenti yer alır. Myra'nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir.
Kaya mezarlarıyla ünlü Myra (Demre)'da mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır.
Hıristiyanlık yönünden de Myra'nın ayrı bir önemi vardır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan bu yerde Aziz Nikola IV.yüzyılın başında Piskopos olarak görev yapmış; halka kendini sevdirmiş, inancı uğruna çok acılar çekmiştir. Aziz Nikola Roma'ya buradaki Andreake limanından gitmiştir. Myra o zamandan sonra haç yollu yapılan bir yer olmuştur. Hıristiyan dünyasının ilgisini çeken Myra'da her yıl 6 Aralık'ta Noel Baba etkinliklerinin yapılması gelenek haline gelmiştir.
Myra'da Hristiyan dönemine ait kalıntıların çoğu günümüze gelememiştir. Yalnızca Aziz Nikola Kilisesi, Likya'nın en iyi korunmuş 9-10 bin seyirci kapasiteli tepelere yaslanmış tiyatrosu günümüzde de kullanılmaktadır. Ayrıca Myra (Demre)'nın arkasındaki kayalıklarda kaya mezarları, kabartma yazılar ve çeşitli lahit mezarlar, tahıl deposu bulunmaktadır.
İlk defa 1904 yılında Eynihal adıyla köy statüsüne kavuşan Demre; 6 Haziran 1968 yılında 4 köyün birleşmesiyle Belediye, 1987 tarihinde de Kale adıyla ilçe olmuştur.

Akseki

Alanya'dan sonra Antalya ilinin en eski ilçesi olan Akseki Torosların yapısına uygun engebeli ve dağlık bir görünüme sahiptir. Antalya ili ve çevresinde son yıllarda görülen turizm alanındaki gelişmelere paralel olarak, Akseki ilçesinde turizm faaliyetleri gelişmektedir. Avcıların ve turistlerin uğrak yeri olan Akseki, 'Kardelen Çiçeği' nin ana yurdudur. Kış aylarında Kardelen Çiçeğini görmek için yerli ve yabancı turistler ilçeyi ziyaret eder.
Giden Gelmez Dağları, dağ keçisi koruma ve av sahası avcıların ücretli olarak devamlı avlanacağı yer olup, Sinan hoca ve Gümüşdamla köylerinde kurulan alabalık üretme tesisleri avcıların ve turistlerin uğrak yerleri arasındadır.
Göktepe Yaylası, Çimi Yaylası, Irmak Vadisi son aylarda keşfedilen 340 metre derinliğindeki Bucakalan Mağarası, ilçe merkezindeki Ulu Camii ve Medresesi Akseki'nin görülmeye değer diğer eserlerdir.

Elmalı

Likya bölgesi içerisinde yer alan Elmalı'nın kesin kuruluş tarihi bilinmemektedir. Doğuda Semahöyük yakınlarında Karataş'ta, batıda Beyler Köyü yakınındaki Beyler köyünde yapılan kazılar bölgenin bronz çağından bu yana iskan edildiğini göstermektedir.

Elamalı Definesi

1984 yılında Antalya - Elmalı yol çizgisinin hemen kuzeyinde, Kral Mezarı ile Gökpınar Köyü arasında bulunmuştur. 190 adet gümüş antik sikkeden oluşan bu define antika kaçakçıları tarafından Amerika'ya kaçırılmıştır. Halen özel bir kişinin malı olarak Boston Museum Fine Arts'da bulunmaktadır. Yeryüzünün en kıymetli antik sikkesi olarak nitelenen Atina Decadrachmeleri (14 adet, her biri 600.000$) bu büyük define yer almaktadır.

Elmalı Höyükler

Elmalı'ya bağlı köylerde üç höyük bulunmaktadır. Bunlardan ilki şehrin batısındaki Müğren Köyü'ndeki höyüktür. Arkeolojik yüzey araştırmaları burada çeşitli uygarlıklara ait izler olduğunu göstermektedir. Yine batıda Semahöyük Köyü'nde bulunan ikinci höyüğün üstünde Osmanlı ve Türk mezarlığı bulunduğu için bugüne kadar araştırma yapılmamıştır. Üçüncü ve en büyük höyük ise şehrin güneyinde, Elmalı - Kaş yolu üzerinde, Beyler Köyündeki Beyler Höyüğüdür. Bu höyükte yapılan kazılarda, bronz çağından bu yana devamlı bir yerleşimin izleri görülmektedir. Kazılarda çıkarılan arkeolojik buluntular Antalya Müzesi'nde sergilenmektedir.

Elmalı Tümülüsler

Şehrin doğusunda, Elmalı'ya 6 km. uzaklıktaki Bayındır Köyü yakınlarındadır. Yan yana duran birkaç tümülüsten birinde yapılan kazılarda M.Ö. 7. yy.a ait buluntulara rastlanmıştır. Antalya Müzesi'nin özel bir bölümünde sergilenen bu buluntular bölgenin bu dönemdeki yaşamından kesitler vermektedir.

Kaş

Akdeniz Bölgesi'nde Antalya ili'ne bağlı bir ilçe olan Kaş'ın kuzeydoğusunda Elmalı, doğusunda Finike ilçeleri, batı ve kuzeyinde Muğla, güneyinde de Akdeniz bulunmaktadır. Teke Yarımadasının güney kesiminde yer alan Batı Toroslarının uzantıları olan Akdağ, Kaş ile Muğla'nın doğal sınırını oluşturur. Kaş kıyı şeridi oldukça dar olup, batıda Eşen Ovası, doğuda da Demre Ovasında genişler. Muğla ile doğal sınırı çizen Eşen Çayının taşıdığı alüvyonlarla bir deltaya dönüşmüştür. İlçe kıyılarının dışında başta Kekova, Meis, İçada, Heybeliada ve çataladalar ismiyle bilinen Sıçan ve Yılan adaları bulunmaktadır.
Kaş ilçesinin ekonomisi tarım ve turizme dayalıdır. Bölgede yetişen belli başlı ürünler portakal, elma, buğday, arpa, çiğit ve pamuktur. Ayrıca kıyı kesiminde yaygın biçimde seracılık yapılır. Kızılçam, sedir, ardıç ve karaçamdan oluşan, dağlık kesimde ormancılık ön plandadır. Kaş ve çevresinde giyim, elsanatları ve halk oyunları bakımından hala geleneklerini devam ettirmektedir. Yörenin ünlü "Barak Kilimi" Yayla Kılıçlı ve Yeşilbarak köylerinde dokunmaktadır.
Antik Likya bölgesinin önemli kentleri Kaş'ın çevresinde yer almaktadır. Ksanthos, Patara, Myra ve Antiphellos bunların başında gelmektedir.
Makedonya Kralı Büyük Iskender'in, Anadolu seferi sırasında, Krallığın egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender'in ölümünden sonra bölge, Seleukoslar'la Ptolemaioslar arasında el değiştirmiştir. Antik kent, Roma Dönemi'nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi'nde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap akınlarına uğramış daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasını takiben Tekeoğulları Beyliği yönetimi ele geçirmiş ve Osmanlı Devleti ilçeyi Yıldırım Bayazıt zamanında topraklarına katmıştır.

Kemer

Akdeniz Bölgesi'nde, Batı Toros Dağları'nın eteklerinde, Antalya'ya 43 km. uzaklıkta ve 52 km. kıyı şeridi boyunca uzanan Kemer ilçesi dağınık bir yapıya sahiptir. Doğusunda Akdeniz, güney ve batısında Kumluca ilçesi, kuzeyinde de Merkez ilçe ile çevrilidir.
1960'lı yıllara kadar karayolu olmadığı için, ulaşımı sadece deniz yolundan sağlanan Kemer, 1980 sonrasında uygulanan Güney Antalya Turizm Projesi kapsamında yol ve diğer altyapı değerlerine kavuşarak hızla gelişmiş ve bugün Türkiye'nin en gözde turizm merkezlerinden birine dönüşmüştür. Kemer ilçesi ile Kiriş, Tekirova, Çayova, Aslanbucak, Kuzdere, Beycik, Çamyuva, Göynük, Beldibi, Çıralı gibi yerleşim yerleri, Antalya turizminden son derece önemli bir yer tutar.
Bugün Kemer'in bulunduğu yerde, 1910'lu yıllarda Eski Köy adı ile bilinen, ve dağlardan gelen seller sonucu göl ve bataklıklardan oluşan bir yerleşim yeri vardı. Eski Köy halkı, kendilerini bu sellerden korumak için, dağların eteklerinde 23 km. uzunluğunda, taş duvar örmüşler bu nedenle de köye Kemer ismini yakıştırmışlardır.
Bölgede Phaselis, Olbia, Olympos (Çıralı), gibi antik kentler bulunmaktadır. Yöredeki ilk yerleşimin MÖ.2000'de başladığı arkeolojik kazılar ortaya koymuştur. MÖ.690'da zengin ormanlarından ötürü Rodoslular tarafından koloni olarak kullanılmıştır. MÖ. VII. ve VI. yüzyıllarda geçimini deniz ticareti ile sağlayan kent Perslerin Anadolu'yu işgali sırasında onların egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Büyük İskender'in Anadolu'ya gelişiyle birlikte Makedonyalılar buraya hakim olmuşlardır. İskenderin ölümünden sonra önce Seleukoslar sonra da Akdeniz korsanları yöreye hakim olmuşlar, özellikle Olympos'ta barınaklar yapmışlardır. Romalılar Anadolu'ya hakim olduktan sonra burasını korsanlardan temizlemiştir.
Kemer yöresinde 1976-1977 yıllarında yapılan arkeolojik çalışmalar çeşitli iddiaları ortaya koymuştur. Bunlardan Carl Ritter antik Idyros kentinin bu bölgede olduğunu ileri sürmüştür. Antalya Müzesi, yaptığı araştırmalar sonunda Idyros'un Kemer dağının güneydoğu kıyısında olduğu savını ortaya koymuştur. Bir başka farklı görüş ise, Akdeniz Üniversitesi'nden Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sencer Şahin'den gelmiştir. Prof.S. Şahin, bugüne kadar Antalya Arapsuyu mevkiinde olduğu düşünülen Antik Olbia Kenti'nin aslında Kemer bölgesinde bulunduğunu belirtmiştir. Burada bulunan kalıntıların, Idyros kentine ait olduğu görüşünün tamamıyla bir yanılgı olduğu görüşündedir. Prof. Dr. Sencer Şahin'e göre Idyros Antik Kenti ise bugünkü Çamyuva mevkiinde aranmalıdır. İsmi ne olursa olsun bugün Kemer'de kalıntıları günümüze ulaşan bir kent bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde yapılacak olan kazılar bu konuya açıklık getirecek ve kentin ismini belirleyecektir.
Kemer çevresinde MÖ.IV.-VII.yüzyıla tarihlenen bir kilise kompleksi, Antalya- Kumluca karayolunun Kemer girişindeki orman içinde bulunan 1230-1248 yıllarına tarihlenen Selçuklu Av Köşkü bulunmaktadır. Bu av köşkü bölgenin tek Selçuklu yapısı olması yönünden ayrı bir önem taşımaktadır. Bu köşk üzerinde Tekelioğlu Beyliği'nin (1400) simgesinin bulunuşu da ayrı bir özelliğidir. Köşkün giriş kapısı ve ona yakın bulunan duvar yıkılmış olmakla birlikte, çatı ve duvarların büyük bölümü iyi durumdadır.

Kumluca

Kumluca ilçesi, Batı Akdeniz bölgesinde, Antalya Körfezi'nin batı kısmındaki Teke Yarımadası diye adlandırılan Antalya Körfezi ile Fethiye Körfezi hizasında Akdeniz'e doğru uzanan uzantı üzerinde bulunur. Güneyinde Akdeniz, batısında Finike ilçesi, batı ve kuzeybatı yönünde Elmalı ilçesi ile çevrilidir.
Kumluca ilçe merkezinin bulunduğu zemin, Alakır Çayı ile Gavur Deresi'nin dağlardan sürükleyip getirdiği alivyonlu bir ovadır. Yer yer çakıl, kum ve toprak katmanlarından oluşmuş olan bu ovanın oluşumu yenidir. Dağ köylerinde ise eğimli ve hafif taşlı, fakat genellikle verimli bir toprak yapısı vardır. İlçe üç tarafı dağlarla çevrili, denizden kuzeye doğru uzanarak Tatlık mevkiinde son bulan verimli bir ova üzerinde yer almaktadır. Bu ovanın doğuya doğru uzantısı üzerinde Mavikent Beldesi bulunmaktadır. Ova üzerinde Mavikent'den başka altı köy daha vardır. İlçenin kuzeyindeki dağlar gittikçe yükselerek Bey Dağları'na kadar uzanan engebeli bir arazi oluşturmuştur. En önemli dağları; doğuda Musa Dağları, Çatal Tepeler, Baldıranlı ve Eren Dağı, kuzeyde Çömlekçi Dağı, Paz Dağı ve Teke Dağı'dır.
Finike ile Kumluca ilçesinin sınırlarını teşkil eden Alakır Çayı, Bey Dağları'nın eteğindeki kaynaklardan beslenmektedir. Bu çayın yukarılarında alabalık, denize yakın yerlerinde tatlı su kefali yetişir. Cayın 20 km kadar yukarısında bir baraj kurulmuştur ve Kumluca ovası bu barajın suyuyla sulanmaktadır. Salur Köyü'ndeki Akdağ'ın altından kaynayıp gelen Göksu ise Kumluca'nın ikinci akarsuyudur.
Kumluca adının nereden geldiği ile ilgili yörede bir söylenti bulunmaktadır. Bu söylentiye göre; bugünkü ilçe merkezinde hiç yerleşme yokken, Sarıkavak'tan bir köylü Gavur Deresi'nin batı kıyısında kumluk ve fundalık bir arazi olan şimdiki şehir merkezinin bulunduğu yere karpuz ekmiş. Kumsal ve verimli arazide karpuzlar oldukça iri olmuş. Yetişen karpuzları yetiştiren köylü, bunları köylere götürüp satarken, köylüler bu karpuzları nerede yetiştirdiğini sormuşlar. O da "derenin kıyısındaki kumluca yerde" diye cevap vermiş. Bu köylünün meşhur karpuzlarının methi, karpuzların yetiştiği yerin adının zamanla "Kumluca" olmasına neden olmuştur.
Kumluca'nın tarihinin çok yeni olmasına rağmen, çevresinde çok eski ve köklü bir medeniyetin oluştuğu hala ayakta olan şehir kalıntılarından anlaşılmaktadır. İlçe sınırları içinde Lykia'lılardan kalma eserler bulunmaktadır. Sonradan Romalıların bölgeyi ele geçirmesi ile aynı şehir kalıntıları içinde Roma geç devir eserleri de yer almaktadir. Antalya bölgesi Anadolu Selçuklular'ı tarafından Şah zamanında alınmıştır. Ancak Kumluca'da Selçuklu kalıntısı bulunamamıştır.
Kumluca'da ilk yerleşim ilçenin merkezinin 5 km kadar doğusunda, tepelerin eteklerinde San Kavak adıyla 1830 yıllarında kurulmuştur. Elmalı'dan ayrılan Finike ile Antalya'ya bağlı Iğdırmağardıç bucağı Kumluca ve Kemer diye ikiye ayrılarak, Kemer Antalya'ya, Kumluca'da Finike'ye bağlanmıştır. Bu sırada Sarıkavak, Iğdırmağardıç bucağının bir köyüdür. Bu günkü Kuzca Köyü ise o zaman ayrı bir bucak idi. 1924 yılında Kuzca Bucağının merkezi Gödene'ye (Altınyaka) alınmış ve zamanla göçebe halkın yerleşerek kalabalık bir merkez haline getirdiği bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerde Kumluca Bucağı kurulmuştur. Kumluca Bucağı sonraları daha da büyümüş, 1958'de Finike'den ayrılarak ilçe olmuştur.
Korydalla, Rhadiopolis (Şeyhköy), İdebessios (Kozağacı), Akalissus, Kormos, Melanippe,Gagae ve Olympos gibi Antik kentler Kumluca ilçesi sınırlarında yer almaktadır.

Manavgat

Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya ili'ne bağlı bir ilçe olan Manavgat'ın doğusunda Akseki, güneydoğusunda Gündoğmuş ve Alanya ilçeleri, güneyinde Akdeniz, batısında Serik ilçesi, kuzeyinde de Isparta ve Konya illeri ile çevrilidir. Antalya İli'nin orta kesiminde yer alan ilçe topraklarını Batı Toroslara bağlı dağlar engebelendirir. Bu dağlar ilçenin kuzey kesimindeki Bozburun Dağı'nda 2.505 m.ye yükselir. Batısında da Ovacık (Keriz) Dağı (2.004 m.) yer almaktadır.
Manavgat'ın kuruluş tarihi ile ilgili kesin bilgi bulunmamakla birlikte, sınırları içerisinde bulunan Side ve Selge, Seleuka ve Etenna antik kentlerinde MÖ.VI.yüzyıllarda yerleşim olduğu bu bölgedeki kalıntı ve buluntulardan anlaşılmıştır. Manavgat 1220 yılında Selçuklu, 1472 yılında da Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçmiştir. 1914 yılında ilçe olmuş, Taşağıl ve Beşkonak Nahiyeleri kurularak ilçeye bağlanmıştır.
Doğal güzelliklerinin yanı sıra zengin tarihsel ve arkeolojik değerleri ile de ilgi çeken Manavgat başlıca turistik bölgelerimizden birisidir. Manavgat'a 7 km. uzaklıkta olan Side, tarihi bir yerleşim merkezidir. M.Ö. 1405'te kurulduğunu kaynaklardan öğrendiğimiz antik kent, M.Ö. VI.yüzyılın yarısından itibaren, Lidyalıların, Perslerin, İskender'in, Antiogonos'un, Ptolemaiosların egemenliğini tanımıştır. M.Ö. 215'ten sonra Suriye Krallığı'nın denetiminde imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilen Side, İ.Ö. Apameia barışı ile Bergama Krallığı'na bırakılmıştır, daha sonra Doğu Pamphilya bölgesi ile birlikte bağımsızlığını koruyarak büyük bir ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. M.Ö. 78'den sonra Roma egemenliğinde bulunan Side, daha sonra Bizanslıların egemenliğine girmiştir. M.S. V. ve VI. yüzyıllarda Psikoposluk merkezi olan Side en parlak devrini yaşamıştır.
Manavgat ilçensinin en önemli doğal güzelliklerinden biri olan Dumanlı Mağaraları ile Türkiye'nin en büyük yeraltı ırmağı olan Dumanlı karst kaynağı Oymapınar Baraj Gölünün suları altında kalmıştır. İlçenin bir diğer doğal güzelliği ise 6 km. kuzeyindeki Manavgat Şelalesi'dir. Şelalenin çevresi ve Köprülü Kanyon Milli Parkı, Çamlıburun ve Türk Beleni orman içi dinlenme yerleri de başlıca mesire yerleridir.
Finike
Akdeniz Bölgesi'nde Antalya ili'ne bağlı bir ilçe olan Finike'nin doğusunda Kumluca, batısında Kaş, kuzeyinde Elmalı ilçeleri, güneyinde de Akdeniz ile çevrilidir.

Gazipaşa
Antalya'ya 180 km. mesafedeki Gazipaşa, 10 km. uzunluğundaki kumsalı, orman kaplı alanları, turkuaz mavisi koyları, doğal güzellikleriyle şirin bir ilçedir.

Gündoğmuş
Antalya'ya 182 km. mesafedeki Gündoğmuş ilçesinde pek çok antik kent kalıntısı bulunmaktadır. Güzel Bağ Bucağı'nın kuzeyinde 7 km. mesafede ve halen kazı yapılmamış olan Ayasofya Şehri, Gündoğmuş şehir merkezinin güney-batısında ve şehre 7 km. mesafede Sumene mevkisinde, Asar Harabeleri, Senir Köyü' nün doğusunda 2 km. mesafedeki Kese Mevkiindeki harabeler, Gündoğmuş Şehir merkezinin güney-batısında ve şehre 11 km. mesafedeki Gedfi Harabeleri önemli antik kent kalıntılarıdır.

İbradı
Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya'nın ilçesi olan İbradı'nin doğusunda Beratlı, Trabeza, Kurkur, Çuvallı, Aktepe; batısında Melik, Toka, Geçkar ve Çeçkar, Uluçukur, Kesik; kuzeyinde Zimbit, Obet, Gaydan, Uluçukur, Akpınar, Lök, Pınarcık, Enerli; güneyinde Katara, Karadağ, Akıncı, Kurtgediği dağları ile çevrilmiştir.

Korkuteli
Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya ili'ne bağlı bir ilçe olan Korkuteli'nin doğusunda Antalya Merkez, batısında Muğla Fethiye, Burdur, Gölhisar ve Çavdır ilçeleri, güneyde Kumluca ve Elmalı ilçeleri, kuzeyde Burdur, Bucak ve Tefenni ilçeleri ile çevrilidir.

Serik
Akdeniz Bölgesi'nde, Antalya iline bağlı bir ilçe olan Serik, doğuda Manavgat, güneyde Akdeniz, batıda Merkez ilçe, kuzeyde Burdur ve Isparta illeri ile çevrilidir. Güney kesimi dışında oldukça dağlık olan ilçe toprakları kuzeyde batı Toroslardan, güneyde Akdeniz kıyısına kadar uzanır.

Antalya Marinalar

Antalya'da turizm merkezi ilan edilen dört marina vardır. Bunlardan; Turban Kaleiçi Antalya Marina il merkezinde, Park Kemer Marina; Kemer'de, Setur Finike Marina; Finike'dedir. Antalya Setur Marina da büyük limandadır. Ayrıca, Kaş ve Kalkan'da yat bağlama yerleri mevcuttur. Antalya bölgesinde, 1999 yılı itibariyle 'Mavi Bayrak' ödüllü üç marina vardır. (Setur Finike Marina, Kemer Antalya Marina, Setur Antalya Marina.)

Turban Kaleiçi Marina

Turban Antalya Kaleiçi Marina, denizde 65 yat kapasitesine sahip olan bu marinada; konaklama, duş tuvalet, elektrik, PTT hizmetleri, sintine boşaltım, akaryakıt hizmetleri verilmektedir.

Setur Antalya Marina

Setur Antalya Marina, 200 denizde, 450 karada olmak üzere 650 yat kapasitesine sahiptir. Antalya Setur Marina, ülkemizin 5. büyük yat limanıdır. Marinanın en büyük özelliği; 200 ton kapasiteli çelik taşıyıcıları olan kızaklama sistemidir. Süper yat olarak sınıflandırılan ve 100 ton ağırlığın üzerindeki yatların tamir, bakım ve onarım amacıyla karaya almak için gerekli sisteme sahip Doğu Akdeniz'deki tek marinadır. İki adet 200 ton kapasiteli kızağın yanında, daha büyük boyutlu yatlara hizmet verebilecek 60 tonluk Model Travel Lift olarak isimlendirilen gezer vinç mevcuttur.
Setur Antalya Marinada verilen diğer hizmetler; bakım, onarım hizmetleri, yat hizmetleri, elektrik, su, duş, tuvalet, çamaşır yıkama, kurutma, PTT hizmetleri, akaryakıt, otopark, güvenlik, 60 tonluk gezer vinç, iki adet 30 tonluk çelik taşıyıcılı kızak mevcuttur.

Park Kemer Marina

Park Kemer Marina, karada 100, denizde 200 olmak üzere toplam 300 yat kapasitesine sahiptir. Marinada akaryakıt, elektrik, su, ikmal hizmetleri, marina çarşısı, yat bakım üniteleri, 60 ton kapasiteli tekne karaya alma aracı, 100 yata aynı zamanda kara bakım, onarım hizmeti, güvenlik ve deniz hizmeti, haberleşme hizmetleri verilmektedir. Kemer'den civar koylara günübirlik turlar yapılmaktadır. Genellikle Lykia bölgesinde bu tür bir gezide ilk önce Phaselis'e gidilir. Ziyaretten sonra Olympos'a devam edilebilir.
Ayrıca Kemer'den ve Antalya'dan başlayarak "Mavi Yolculuk Turları" yapılabilir. Böyle bir gezide isteğe bağlı olarak süre iki, üç hafta uzatılabilir. Çünkü Kemer'den başlayıp Kekova'ya kadar ve daha da devam eden irili ufaklı görülmeye değer koylar ve adalar vardır.

ANTALYA MÜZELERİ

Alanya Arkeoloji Müzesi

Arkeolojik ve etnografik eserlerin korunup ve sergilendiği iki seksiyon 1967 yılında ziyarete açılmıştır. Bölgedeki antik kentlerde bulunan eserlerin artması ve depolanması, zaman içinde bir müze açma gerekliliğini doğurmuş ve bugünkü Arkeoloji Müzesi açılmıştır. Müzenin ilk açılışında; bölgede henüz kalıntılarına rastlayamadığımız ancak, Anadolu kronolojisini tamamlaması bakımından gerekli olan Eski Tunç, Urartu, Frig ve Lidya Dönemine ait eserler, Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi'nden getirilerek arkeoloji seksiyonunda sergiye sunulmuştur. Alanya çevresinde bulunan ve İ.Ö. 625 yılına tarihlenen Fenike dilindeki yazıt da bölgede bulunan en eski eser olarak müzemizde sergilenmektedir. Bunların yanı sıra Hellenistik, Roma ve Bizans Dönemine ait bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntular ile Karamanlıca dilindeki bir yazıt ve Arkaik, (İ.Ö.7-5.yy) Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemine ait sikkeler de yine arkeoloji seksiyonunda ayrı bir bölüm halinde yer almaktadır.
İkinci bölüm olan etnografya seksiyonunda ise, Türk İslâm eserleri ve dönemin İlköğretim Müdürlüğü'nden devredilen eserler ile Alanya çevresinden derlenen ve bölgenin etnografik özelliklerini yansıtan, yörük kilimleri, alaçuvallar, heybeler, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları, takılar, el yazmaları ve yazı takımları gibi objeler ile bir Alanya evine ait günlük oda bölümü oluşturularak sergilenmektedir. Ayrıca, müze bahçesinde de Roma, Bizans ve İslâmî Dönemlere ait taş eserler ve mozaik sergisi vardır.

Antalya Atatürk Müzesi

1930 yılı Mart ayının başlarında Atatürk İzmir'deydi. Havalar soğuk gidiyordu. Antalya'nın ılık ikliminde bir hafta dinlenmeyi düşündü. 5 Mart 1930 günü, karayolu ile, İzmir'den Antalya'ya hareket etti. Isparta, Burdur derken, 6 Mart 1930 günü öğleden sonra, Antalya'ya geldi. Kepez'den şehre kadar halk, yolun iki yanını doldurmuştu. Saat tam 16. 00 da Tophane Meydanına gelen Atatürk'e armağan etmişlerdi. Köşkün önü mahşerdi. Atatürk, kısa bir süre Köşk'te dinlendikten sonra balkona çıktı. Halk çılgınca alkışlıyordu. Atatürk, burada kısa bir konuşma yaparak Antalyalılara teşekkür etti. O akşam Türk Ocağındaki toplantıya katılarak gençlerle memleket sorunları üzerine görüştü. Gece yarısına doğru Köşküne çekildi. Atatürk, Antalya'da 12 Mart 1930 sabahına kadar tam bir hafta kalmıştı. Bu süre içinde Antalya'da geziler yaptı. Müzeleri, eski eserleri gezdi. Narenciye bahçelerinde üreticilerle görüştü. Dinlendi. 12 Mart 1930 sabahı saat 10 da arkadaşlarıyla birlikte Ankara'ya döndü.
Atatürk, Antalya'ya 10 Şubat 1931 günü öğleye doğru tekrar gelmişse de o gün Antalya'da kalmamış, İzmir'den beri kıyıları tarayarak gelen Ege'de o gün Antalya'da kalmamış, İzmir'den beri kıyıları tarayarak gelen Eğe Vapuru ile Silifke'ye geçmişti. Atatürk'ün, Antalya'ya üçüncü ve son gelişi, 1935 yılı Şubat ayına rastlar. Atatürk 16 Şubat 1935'te Ege Vapuru ile İzmir'den hareket etmiş, 18 Şubat 1935 Pazartesi günü saat 13. 30'da Antalya iskelesine çıkmıştı. Yanında kız kardeşi Makbule Atadan, Nebile Hanım, Prof. Afet İnan, Fahrettin Altay, Nuri Conker, Cevat Abbas Gürer, yaverler ve başkaları vardır. İskeleden faytonlarla doğruca Köşküne gelen Atatürk, burada akşama kadar dinlendi. Akşam Erenkuş'a oradan tekrar köşke geldiler. Geceyi Köşkte geçiren Atatürk, ertesi günü gece saat 22. 30 da Ege Vapuru ile Taşucuna hareket etti.
Antalyalıların Atatürk'e hediye ettikleri Atatürk Köşkü, iki katlı, üzeri kiremit çatı, taş bir yapıdır. Girişinde uzun bir hol, holün sağında bir salon, bir oda, banyo ve mutfak, solonda da iki oda ve üst kata çıkan merdiveni vardır. Üst katta ise, holden ayrı olarak birisi balkonlu olmak üzere yedi odası vardır. Atatürk merdivenin karşısındaki odada yatmıştır.
Atatürk'ün ölümünden sonra, Antalya Atatürk Köşkü, Özel İdareye geçmiş, 1939 da Akşam Kız Sanat Okulu ve Kız Enstitüsü binası olara kullanılmıştı. 1952 yılında Tarım Bakanlığına devredilen Köşk, son yıllara kadar Teknik Ziraat Müdürlüğünün büroları olarak kullanılmıştır. 1980 yılından sonra Kültür Bakanlığına devredilin Köşk, onarılmış, Atatürk Müzesi olarak ziyade açılmıştır.

Antalya Kaleiçi Müzesi

Suna ve İnan Kıraç-Kaleiçi Müzesi, Antalya Kaleiçi'ndeki korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli iki binada yer almaktadır. Suna ve İnan Kıraç tarafından oldukça harap bir durumda satın alındıktan sonra, 1993-1995 yılları arasında onarılan bu yapılardan ilki, iki katlı bir konut binası olup, geleneksel dış sofalı Türk evinin geç dönem örneklerindendir. Ev, uzun yılların getirdiği eklerden arındırıldıktan sonra, üst kattaki hayata açılan üç odası, Antalya Kaleiçi yapılarının en önemli sivil mimarlık örneklerinden sayılan, Tekelioğlu Konağı’ndan esinlenerek ahşap çıtalı tavanlar ve kalemişi bezemelerle süslenmiş; 19. yüzyılın ikinci yarısı Kaleiçi yaşamından kesitlerin, özel efektlerle birlikte sunulduğu değişik bir etnografya müzesi olarak düzenlenmiştir. Odalarda sırasıyla, kahve ikramı, damat tıraşı ve kına gecesi gibi günümüze kadar süregelen geleneksel Türk halk kültürü öğeleri konu alınmıştır. Müze bahçesindeki ikinci bina Aya Yorgi (Agios Georgios) adına inşa edildiği bilinen bir Ortodoks kilisesidir. Kapı yazıtından kilisenin 1863'te bir onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Onarım sonrası, bir sergi mekânı olarak düzenlenen kilisede, Suna ve İnan Kıraç koleksiyonundan değişik kültür ve sanat eserleri sergilenmekte, konserler, kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.

Side Müzesi

Side Müzesi, Manavgat İlçesi'ne bağlı Side Beldesi'ndedir. Manavgat'a 8 km. uzaklıktadır. Roma Devrine ait agoranın karşısında bulunan, M.S 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek müze haline getirilmiştir.
Side Müzesi'nde sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından, 1947-1967 yılları arasında Side antik kentinde yapılan kazılarda, çıkarılan buluntulardır. Hellenistik, Roma ve Bizans Devrinden; yazıtlar, silah kabartmaları, Roma Devrinden yapılmış Grek orijinallerinin kopyası olan heykeller, torsolar, lahitler, portreler, ostotekler, amphoralar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve sütun kaideleri sergilenmektedir.

Antalya Müzesi

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, Antalya'nın İtalyan işgali altında bulunduğu sıralarda bazı İtalyan arkeologları medeniyet adına yapıldığını öne sürerek, merkez ve yakın çevredeki ören yerlerinde ele geçirdikleri çeşitli arkeolojik değerleri İtalyan Konsolosluğu'na taşımaya başlamışlardı. Bu girişimleri durdurmak amacıyla, 1919 yılında Sultani öğretmeni olan Süleyman Fikri Bey Antalya mutasarrıflığına başvurarak, kendisini fahri asar-ı atika memuru tayin ettirmiş ve öncelikle merkezdeki eski eserleri toplayarak Antalya Müzesi'ni kurma yoluna gitmiştir.
1922 yılında Alaeddin Camii'nde, 1937 tarihinden itibaren Yivli Camii'de faaliyet gösteren müze, 1972'de bugünkü yeni binasına taşınmıştır. 1982 yılında geniş çapta bir tadilat ve onarım ihtiyacı nedeniyle ziyarete kapatılmış, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce yapılan onarım ve teşhir tanzim çalışmaları sonucu 1985 Nisan ayında çağdaş müzecilik anlayışına göre düzenlenen yeni şekliyle tekrar hizmete girmiştir.

Manavgat Şelalesi

Her mevsim bol suyu olan Manavgat Çayı, Manavgat'ın 4 km kuzeyinde çok güzel görüntü veren Manavgat Şelalesi'ni oluşturuyor. Şelale çevresi, kanallar ve setlerle düzenlenerek güzel bir mesire yeri haline getirilmiş. Kökleri ve dalları suya uzanan çınar ağaçlarının gölgesindeki mesire yerinde, sert katmanlardan hızla düşen yeşil suyu, suyun içinde direnen ağaçları, yer yer oluşan küçük anaforları izleyebileceğiniz, suyun sesini dinleyebileceğiniz lokantalar, seyir terasları, çay bahçeleri var. Yazın sıcak günlerinde suyun serinliği ve şelalenin sesi eşliğinde bir öğle yemeği yiyebilirsiniz.
Büyük Manavgat Şelalesi'ne gelmeden, Manavgat'tan 2 km sonra, sağa Küçük Manavgat Şelalesi yolu ayrılıyor. Yoldan 1 km içeride, çayın Küçük Manavgat Şelalesi bölümü karşınıza çıkacak. Büyük Manavgat Şelalesi'ne göre daha küçük bir yükseltiden dökülen küçük şelale çevresi de bir mesire yeri haline getirilmiş. Aynı doğal görünümün bulunduğu, biraz daha sakin olan küçük şelalede Küçük Şelale Restaurant, lokanta ve çay bahçesi olarak hizmet veriyor

Kurşunlu Şelalesi

Kurşunlu Şelalesi'ne, Antalya'dan Aksu kasabası yönüne gidildiğinde, Antalya Havaalanı'ndan 3 km kadar sonra, yol levhalarından da anlaşılacağı gibi, sola sapılarak gidilir. 8 km'lik asfalt yol, bahçeler ve tarlalar arasından geçerek sizi, otomobil ile on-onbeş dakika içinde Kurşunlu Şelalesi'ne ulaştırır.

Düden Şelalesi

Düden Şelalesi iki kez harikalar yaratır. Birincisi Antalya'dan 8 km uzaklıkta, Lara Plajı yolundadır. Burada Düden Suyu büyük bir gürültü ile 50 metre yükseklikteki falezlerden denize dökülür. Düden Suyu'nun Antalya'nın 15 km kadar kuzeyinde Düdenbaşı Şelalesi denilen diğer bir çağlayanı vardır.

Kocain Mağarası (Merkez)

Antalya İli’nin 45. km kuzeyinde yer alır. Mağaraya, Antalya-Burdur karayolundan Camiliköy-Ahırtaş köyleri üzerinden ulaşılır.Türkiye’nin en geniş ağzına ve tek parça olarak en büyük galerisine sahip bir mağaradır. İçinde 50-60 m. yüksekliğe sahip sütunlar bulunan mağarada, aynı zamanda Roma döneminden kalan bir sarnıç da bulunmaktadır. Çok büyük iki salondan oluşan mağaranın giriş ağzının

Karain Mağarası (Merkez)

Antalya’nın 30 km. kuzeybatısında eski Antalya-Burdur karayoluna 5-6 km. uzaklıkta bulunan Yağca Köyü sınırları içinde bulunur. Türkiye’nin en büyük doğal mağaraları arasında yer alan Karain mağarası, önünde bulunan traverten ovasından 150 m., denizden ise 430-450 m. yüksekliktedir.İnsanlık tarihinin başlangıcındaki süreç içinde mağara, alt Yontmataştan başlayarak, orta ve üst Yontmataş evreleri, Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç gibi Protohistorik Çağlarda ve Klasik Çağda insanlar tarafından sürekli bir biçimde iskan edilmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da yaklaşık 11 m. yi bulan kalın bir kültür dolgusu içermektedir. Ancak mağaranın en uzun süren ve en önemli iskanı Paleolitik (Yontmataş Çağı) ile ilgilidir.Klasik dönemlerdeki kullanım daha çok Adak Mağara (tapınak) niteliğinde olup, mağara alnı ve dış duvarları üzerinde Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır. Karain Mağarasında yapılan kazalarda elde edilen arkeolojik buluntular, Antalya Müzesinde ve mağaranın hemen yakınında bulunan Karain Müzesinde sergilenmektedir.

Damlataş Mağarası (Alanya)

Alanya şehir içinde ve deniz kıyısında bulunmaktadır. Merkeze 3 km. dir. Uzunluğu 30 m. olan mağara kuru, yatay mağara tipindedir. 200 m’.lik bir alanı kaplamaktadır. Çok sayıda sarkıt ve dikitin eşsiz bir görüntü verdiği mağara 15 m. yüksekliktedir.Karbondioksit gazı, yüksek ölçüde nem, düşük ısı ve radyoaktif havasıyla astım hastaları için son derece yararlıdır. Bu nedenle astım hastaları mağaranın en yoğun ziyaretçi gruplarını oluştururlar.Mağaradaki sarkıt ve dikitlerin M.Ö. 20.000-15.000 yılları arasında meydana geldiği sanılmaktadır.

Dim (Gavurini) Mağarası (Alanya)


Kuzkaya köyü mekiindedir. Alanya’nın doğusunda Cebireis dağının (1691 m.) batı yamacında bulunur. Dim mağarasının hemen ön kısmında, 250 m. aşağıda piknik yeri olarak kullanılan, tabanı çınar ağaçları, yamaçları çam ormanları ile kaplı bulunan Dim Vadisi yer alır. Toplam uzunluğu 357 m. yatay ve kuru mağara tipindedir. Sadece son kısmında durgun küçük bir göl vardır.Dim mağarası, Türkiye’nin en güzel mağaralarından biridir. Alanya’ya yakın olması ve çevrenin piknik yerleri ve ormanlarla kaplı olması nedeniyle ziyarete uygundur. Tarih öncesi ve tarihi devirlerde insanlar tarafından barınak olarak kullanılmasından dolayı çevre halkı tarafından "Gavurini Mağarası" olarak adlandırılmıştır.

ANTALYA MAĞARALARI

Altınbeşik Mağarası (Akseki)

Akseki İlçesine bağlı Ürünlü köyünün doğusunda derin ve sarp Manavgat Vadisinin batı yamacında bulunur. Toplam uzunluğu 2500 m. olan mağaranın girişe göre en yüksek noktası 101 m. dir. Yatay ve kısmen aktif mağaradır. Mağaranın alt ve orta seviyesinin zaman zaman aktif olması nedeniyle kurak mevsimlerde de büyük ölçüde göletler oluşmaktadır. Üst seviye devamlı kurudur. Mağara havası çok rutubetli ve ortalama ısısı 16-18ºC civarındadır.Altınbeşik Mağarası Türkiye’nin en güzel mağaralarından biridir. Çevrenin karstik topoğrafyası ve çam ormanları güzel manzara oluştururlar. Mağara çok uzun ve büyük bir yeraltı sisteminin çıkış ucunda bulunmaktadır. Kızılova, Kambos ve Söbücesuyunu çeken bu büyük sistem, Oruç Düdeni Mağarası altında Altınbeşik - Düdensuyu Mağarasında son bulur. Böylece bu büyük yeraltı su sistemi, kuş uçuşu 100 km.den fazla uzunluğu ile, dünyadaki en uzun ve büyük karst sistemlerinden biridir.Aktivitesinin tamamen yitirmiş olan üst seviyede büyük kaya blokları dikkati çeker. Bunun yanında sarkıt ve dikitler vardır. Mağaranın girişinden itibaren ilk 200 m. mağaranın alt seviyesini oluşturur ve devamlı sular altındadır. Alt seviyenin bitiminde 40 m. lik dik bir çıkışı vardır. Bu çıkış ve bitişik duvarlar beyaz renkli kalın travertenlerle kaplıdır.

Blog Arşivi